Yaşam

Ölümsüz olmak ister miydiniz? Hem de sürekli ölerek?

Edward Ashton’ın kaleme aldığı “Mickey 7” adlı roman geçtiğimiz günlerde İthaki Yayınları etiketiyle raflardaki yerini aldı. Kitabı çeviren isimse Burcu Denizci. Bir bilimkurgu romanı olan “Mickey 7”nin, “Mickey 17” ismiyle 7 Mart’tan itibaren sinema salonlarında olacağını da yazıya başlamadan belirteyim. “Parasite” filminin yönetmeni Bong Joon- ho’nun yönetmenliğini üstlendiği “Mickey 17”nin başlıca oyuncularıysa şu şekilde: Robert Pattinson, Naomi Ackie, Steven Yeun, Toni Collette ve Mark Ruffalo.

Mickey 7, Edward Ashton, çev: Burcu Denizci, 280 syf., İthaki Yayınları 2025

‘GELMİŞ GEÇMİŞ EN APTALCA ÖLÜM’

İlgili Makaleler

“Mickey 7”nin temelde iki büyük çatışması mevcut. İlki hayat ve ölüm ikileminde, daha varoluşçu bir çatışmayken, ikincisi kolonizasyonu işleyen daha toplumu bir çatışma.

İlkiyle başlayalım:

Eski Dünya’nın terk edilmesinin üzerinden yüzyıllar geçmiştir. İnsanlar Birlik’e bağlı çeşitli gezegenlerde yaşamakta ve yeni gezegenler bulmak için uzayda koloni gemileriyle seyahat etmektedirler. Midgard’dan kalkan Drakkar adlı koloni gemisi de 200 mürettebatıyla yola çıkar ve aradan 9 yıl geçer. Gemide, alanında uzman pek çok isim vardır ama bir tane “Harcanabilir” bulunur. Peki, kimdir bu “Harcanabilir”, dahası ne demektir?

“Harcanabilir”, tehlikeli anlarda gözden çıkarılan ilk kişidir. Hiç düşünmeden ölüme yollanan, kimsenin acımadığı niteliksiz insandır. Bir gemideki “Harcanabilir” çok acı çekip birbirinden feci şekilde ölebilir ve bu çok normal bir durumdur zira fiziksel ve zihinsel olarak kopyalandığı için hemen tekrar üretilir. Hayatta pek bir işe yaramadığını düşünen Mickey Barnes da Drakkar’a “Harcanabilir” olarak girer. Ve romanda 6 kez, filmde 16 kez ölür.

THESEUS GEMİSİ

Mickey 7, kitabın başında umutsuz bir durumda kaldığından ötürü ölüme terk edilir ve prosedür gereği Mickey 8 üretilir. Ancak Mickey 7 bir biçimde hayatta kalıp gemiye döner. Bu durumda birinin öldürülmesi (geri dönüşüme atılması) gerekmektedir ama ikisi de buna yanaşmaz, bu sırrı roman boyu saklamaya çalışırlar.

Ancak romanın başkarakteri Mickey’ler değildir. Sadece Mickey 7’dir. Anlatıcı da odur, varoluşsal krizler yaşayan da. Bunun en temel göstergesi Mickey 7’nin diğer Mickey’lerle kurduğu ilişkide ortaya çıkar. Sahi, kimdir onlar? Aynı fiziksel bütünlüğe ve aynı hafızaya sahip olmaları durumunda bile bütün Mickey’lere “aynı insan” demek mümkün müdür?

Edward Ashton burada o meşhur “Theseus Gemisi” örneğini romana sokar. Bilmeyenler için kısaca bahsedeyim: Theseus uzun bir deniz yolculuğundadır. Yol boyunca gemisi çeşitli şekillerde sürekli arızalanır. Theseus da gemisini onarta onarta yola devam eder. Bir noktadan sonra geminin bütün parçaları değişir. Peki, Theseus’un gemisinin hâlâ aynı gemi olduğunu iddia edebilir miyiz?

İşte Mickey 7 de sürekli kendini sorgular. 9 yıl önce gemiye ilk binen Mickey’le aynı kişi olup olmadığını düşünür ve farklı olduğuna hükmeder. Bu gerçek Mickey 7’nin sadece kendisiyle olan ilişkisini değil, diğer insanlarla olan ilişkisini de etkiler. Mesela romanın başında çok yakın bir arkadaşı onu vicdan azabı çekmeden ölüme terk eder. Sen Harcanabilir’sin, senin işin bu, nasıl olsa birazdan senden bir tane daha yapacağız, der. Geminin komutanı Marshall’sa ona bir tür hortlak gibi muamele eder. Hal böyle olunca Mickey 7 hem fiziksel hem de zihinsel yönden kendine yabancılaşır ve değersizleşir.

BERABER YAŞAMA VURGUSU

Kitabın ikinci büyük çatışması kolonileşme demiştik. Eski Dünya terk edildikten sonra kendine yeni yurtlar aramaya başlayan insanlık, yerleştiği gezegenlerin birçoğunu işgal etmiştir. Ancak bu işgal, çizgi filmlerdeki kötü uzaylılar gibi şeytani kahkahalarla geçekleştirilen bir iktidar kurma çabasının ürünü değildir. İşin etik-politik tartışması bir yana, mesele öncelikle biyolojiktir. Zira her gezegenin jeolojik yapısı, kendi biyolojik çeşitliliğini ve kendi evrim haritasını oluşturur. Bunların büyük bir kısmı da insan canlısının yaşamasına uygun bitki örtüsüne ve bakteri türüne sahip değildir. Yani insanlık o gezegende yaşayabilmek için evvela orayı kendine uygun hale getirmek zorunda kalır. Bu da tabii çoğu zaman oradaki biyolojik çeşitliliğin yok edilmesi anlamına gelir.

Harcanabilirlerin” bir misyonu da zaten budur. Örneğin Mickey çok kere bir gezegene indirilir, biyolojik uyumsuzluktan ötürü de acıyla ölür. İlgili birim onu yeniden üretirken çeşitli aşılar da geliştirir. Ve aşılanan Mickey’nin gezegene indirilmesi o ölmeyene dek sürer.

Biyolojik uyumsuzluğun yanı sıra bir de “beraber yaşama” meselesi vardır. Edward Ashton romanda insanlarla bir başka türün beraber yaşayabildiği tek bir gezegenden bahseder. Bu yüzden ismini de “Uzak İhtimal” koyarlar. Yani bu hem arzulanan hem de çok düşük ihtimalli bir durumdur. Beri yandan Ashton “beraber yaşamaya” dair ne öyle aman aman sosyopolitik çıkarımlara girer ne de büyük, kritik müzakerelere. Uyumlu bir hayata dair esas “aşının” önce zaman, sonra da özel alan olduğundan bahseder.

Bunun karşılığı da zaten romandaki Niflheim gezegeninde görürüz. Mickey 7’nin romanın başında ölüme terk edildiği ve devasa sürüngenlerin yaşadığı gezegen, romanın final bölümünde iki başlı bir tartışma şeklinde yeniden işlenir. Komutan Marshall sürüngenleri öldürüp gezegeni hiç riske girmeden ele geçirmeyi savunurken Mickey 7 (sürprizi bozmayalım) başka bir yol izler. “Mickey 7”nin gerek işlediği konu gerekse de komik tarzı sebebiyle senenin akılda kalıcı kitaplarından biri olacağı aşikâr. Edward Ashton’ın, “Mickey 7”nin devam kitabı olan “Antimatter Blues” diye bir kitabı daha var. Umarım İthaki bunu da çok geçmeden Türkçeye kazandırır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu